Kirlenmiş Dimağın Temiz Suyu

Lafı çok dönüdürüp dolaştırmak istemiyorum ama edebiyat da biraz lafın döndürülüp dolaştırılması değil midir? Bir yere vurgu yapmak, anlatılmak istenen şeyin cümle içinde "ben burdayım" şeklinde bağırmasını sağlamak, okuyucuyu etki altına almak vs.vs. bunlarla kafa yormadan yazmam lazım benim. Zira bunlara kafa yorarak yazan kullanıcıları özenle rasat etmekteyim...

Kirlenmiş dimağların oluşumu seyretmek ve o oluşumun analizlerini çıkarmak yetmez sadece. İş ki yapılacak şeylerin özenle seçilmesinden ibarettir.

Yeryüzünde kullanılan bütün suları düşünün. Sizce bu suların ne kadarı temiz? Su üzerine hangi edebiyatların döndüğünü düşünelim bir de. Çocukların isimlerinin su konulmasından, su gibi berrak olmaktan, su gibi bulunduğu kabın şeklini almaktan vs. Oysa kirlenmiş dimağlar "temiz" olgusuna ezberlediği gibi yaklaşmaktadır. Bütün bunca edebiyatın haydan gelip huya gitmesi de sanırım bundandır.

Kaynak sularından çıkan su; solucanların guslettiği, yılanların üreyik asit bıraktığı ve kurbaaların yıkandığı sulardır. Denizler ve okyanuslar ise ha keza. Med cezirlerle hareketlenen su durmadan alt üst olurken, ısınıp su buharı halinde gökyüzüne çıkıp, yeniden yeryüzüne dökülmekte. Ve biz insankızları da bu suya temiz su demekte. Temizlik beyinde birleşen bir kavramdır ki herkesin kendine göre subjektif bir temizlik anlayış oluşmuştur. Yani "temiz" şeklinde ifade edilen mutlak doğru, aslında kirli dimağların oluşturduğu subjektif betimlemelerle iğdiş edilmiş ve önümüze sunulmuştur. Bütün iş, sunumu kabul edip etmemeye bakar.

Geniş bir leğenden abdest alacak birisi, leğene sinek düşerse o su ile abdest alamaz. Zira su pislenmiştir. Pis olgusu ise çok daha romantik bir alanda tezahür eder. Mesela kan pis sayılmasına rağmen, bazı mezhepler parmak kanamasında bile abdest alırken, bazı mezhepler abdest almaz. Bu da temizliğin subjektifliğine delildir. Ki dini literatürler tamamen subjektif bir formla kaleme alınmışlardır. O halde "temiz" kavramı, bize ezberletilen maddesel kavramdan çok daha uzak bir anlam ifade eder. Benzer bir şekilde "pis" kavramının da tanımını yapabiliriz. Mesela istenbulun su ihtiyacının büyük bir bölümü terkos gölünden karşılanır. Gidin bakın, gölün içinde kurbağalar uzun atlama oynarken, yılanlar çift saltolu yarım burgular atarak bi çeşit dünya rekoru kırarlar. Büyük yapraklara konmuş sinekler, çekirgeler, kelebekler kısaca biz insankızlarının "pis" diye nitelendirdiği ne kadar böcek, hayvan varsa o su ile halvet olurlar. Yine en bariz örneği vermem gerekecek. Bir insan dışkısı, örneğin armut ağacının dibine atılırsa, armut ağacı o sene 10 yerine 100 armut veriyor. Şu durumda en iğrenç bulunan dışkıya bile "pis" denilmesi mümkün değildir. Ama ezberlenmiş kaidelere tapan kullanıcılar, günlük hayatlarını devam ettirip yeni şeyler öğrenirken, eskiden öğrendiği ezberlenmiş kalıplara da uymayı ihmal etmiyorlar.

Kirlenmiş dimağların "temiz" dediği o kadar çok şey var ki... Bu yüzden bilerek kirletilmiştir bu sayfalar.

Yorumlar

nihal olmayan adsız dedi ki…
terkos suyu 1870'lere kadar kenarında köyü olan, içme suyu olarak kullanılmayan bir yerdi. bugünkü vakıf gureba hastanesine aitti. vakfı yapan valde sultan, buranın gelirlerini hastaneye tayin etmişti. sonra hastanenin borçları yüzünden, devlete geçti bu arazi. belediye de yabancı bir şirkete işletme hakkı verdi. o zamanlar su üzerinde çeşitli çalışmalar yapılıp, kullanımında mahsur bulundu. artık ondan sonra nasıl olmuş nasıl bitmişse, istanbul'un su ihtiyacını gideren kaynaklardan biri haline dönüştü. (bu bilgileri nette bulamayabilirsin :)
temizlik kavramı o kadar edğişken ki, mesela biz türkler yıkanmayı sevmeyiz, ama gusletmeden dolaşmak zinhar günahtır. yabancılar hergün yıkanır ama vücutlarına şöyle bi sabun sürer cenabet cenabet gezerler (bize göre, ama kokan yine biziz.)
he tabi, nerde duş, ne haldır haldır keselenilen hamamlar.
yorumu okuyan zamanda yolculuk yapıyo sanıcak seni :) Sen doğduğunda selanik osmanlı devletine mi bağlıydı?
abi ilginç bi konu hakkaten..mesela benim aklım şu denizde buharlaşıp yağmur olarak geri dönen ve abdest alınıp içilen o sularda kaldı..şimdi biz çişimizi yapıyoruz oda buharlaşıyo falan ya...nese daha fazla devam edemicem ben...
nihal olmayan adsız dedi ki…
geçmiş zamanın rivayeti olunca bu kadar etkili olmuyor. hem demek ki yaşıyorum yazarken.

penny: eğer mesele bu kadar incelenecekse, hepimizin nereden geldiği malum.
yediğimiz sebze meyve de gübreden oluyor.
bizim dışımızda israf yapan canlı cansız hiç bir nesne yok galiba :))
penny, konu cidden ilginç. Mesela deniliyor ki o denizlerden buharlaşan sular, allah tarafından temizlenip tekrar bize gönderiliyo... İyi de denizler zaten pis. Senin dediğin gibi çişler bok püsür. Ayrıca içindeki sadece deniz kaplumbaaları bile çiftleşip çiftleşip menilerini suya bırakıyorlar:) Kısacası bizim "temiz" tanımımıza uygun olmayan bi dünyada yaşıyoruz, yahut mutlak doğru olan temizi, subjektif doğrular haline getirmişiz...
bende kendimi hijyenik bilirdim...elimde içilmek üzere duran bir bardak su var..bu birdak suyun acaba yüzde kaçında senin çişin var acaba..diğer insanevlatlarınki değilde senin çişin olunca daha bi garşp hissediyorum kendimi :) fondip yapıp bi dikişte içiyorum suyuda şimdi..son olarak bundan sonra güneş gören yerlerde işemeye karar verdim ):