Sanat Üstü Az Kuru Felsefe

sanatın hiçliği -yani insanın hiçliği- hakkında çok uzun detaylara girmeden önce, sanırım zurnanın ilk zurt dediği yere işaret etmeliyim ki bunlar da aslında hiçliktir. yıllarca felsefenin 5 ana disiplini sayılmıştır mesela, biz de sayalım: epistemoloji, ahlak, metafizik, politika ve estetik. bu başlıkları "disiplin" diye isimlendirmenin bile çok uzun hikayeleri dillendirilebilir ama onları şimdilik es geçiyorum.

felsefe, basit etimolojik açıklamalarla başlayıp konudan konuya uzayan elastiki bişey değildir. kısa ve nettir: düşünüş biçimi geliştiren düşünce bilimi diyebiliriz. tüm kavramları sorgularım önermesini bile sorgulama üzerine, yine hiçlik içinde çırpınan kullanıcı eliyle inşa edilmiş bir bilim... bu bilimi 5 ana disipline ayırmak, ayırırken de içine politika, estetik, ahlak gibi subjektif kavramlar eklemek, sanırım felsefenin toplumcu ve diyalektik materyalizmci kullanıcıların işine gelmiştir. işine gelmiştir zira bu kalabalıklar, dinsel ahlakın kabul ettiği tanrı eliyle işleyen kurallar bütününü, topluma atfetmiştir, yani "tanrı"nın yerine "toplum" konulmuştur. bu yüzden metafiziği ve epistemolojiyi felsefeden ayıramazken, disiplinlerin içine politika da bilinçli olarak eklenmiştir!

bu girizgahtan sonra nihayet sanat kavramının ettiklerinden, kullanıcılar arasındaki iletişimi nasıl da yerden yere vurduğundan bahsedebilirim. mesela, genel sanat içindeki mizah kavramı: "allı pullu giyinmiş gösterişli birisinin, yürürken muz kabuğuna basıp düşmesine gülebiliriz. burada komik olan, kullanıcının gösterişliliğinin, realite tarafından sabote edilmesidir. mizah tahripkar bir ögedir ve bunda yanlış bişey yoktur. fakat aşşalık şeylere gülmek erdem iken iyi şeylere gülmek, iğrenç kötülüktür. ve psikolojik olarak yapılmış en büyük kötülükse, kendine gülmektir..." şeklinde tarif edilegelmiştir. gülmek eylemi yine toplumsal ele alınmış ve neredeyse "gülüceksiniz ulan!" şekline büründürülmüştür. oysa yere düşen birisine gülmek de gülmemek de subjektiftir.

sanat kavramı, kullanıcının hiçliğine dayanır ki bu hiçlik, günümüzde teknolojik gelişmelerle birlikte öne çıkan insan odaklı bireysel edimlerle yan yana geldiğinde çok daha belirginleşmiştir. oysa sanat, hâlâ yıllardır belirlendiği şekliyle sürmektedir bir de bu şeklin eğitimle bezenmesi, bokun boya diye yutturulmasını perçinlemiştir. o halde sakal, pipo, boş bakışlar ve anlamsızlığın anlamdırılması gibi rasyonel temeli bulunmayan sanat kavramını kabul eder ve fen bilimleri ve teknoloji alanındaki gelişmeler tarafından uçuruma itilmesini anlayabiliriz. ve ilginçtir bu anlayış bile, felsefe ile mümkün olabilmektedir. şu halde; iyi resim, iyi roman, iyi müzik, iyi heykel, iyi sinema gibi toplumun duyargalarına işlemesi için üretilmiş mühendilik edaları, nasıl eğreti duruyorsa gönlümüzde, duvarda asılı duran çerçevelenmiş şey, ciltlenerek biraraya getirilmiş yazılı kaatlar, çeşitli aletlerden çıkan ses bütünleri ve çimeni temsil ettiği gerekçesiyle bi kaat üstüne zamklanmış ot parçaları da o derece eğretidir ve bunları sanat olarak görmemiz mümkün değildir. bu olasılık, ancak ve ancak kullanıcının subjektif kriterleriyle anlaşılabilir.

Yorumlar